iş yapar

İş Göremezlik Tazminatlarına Esas Alınan Ücretin Belirlenmesi

______________________________________________________________________

Endüstriyel kazalardan kaynaklanan maddi hasar tazminat taleplerinde en temel sorun, maddi hasarın tespit (hesaplanması) sorunudur. İsviçre Borçlar Kanunu’na göre, kişisel yaralanmalardan kaynaklanan mali kayıplar, tedavi masrafları, kazanç kaybı, çalışma kapasitesinin azalması veya kaybından kaynaklanan hasar ve ekonomik geleceğin bozulmasından kaynaklanan hasar olmak üzere dört kategoriye ayrılsa da, Bunlardan en önemlisi kazanç kaybı olduğu açıktır. Hatta iş kazaları sonucu meydana gelen maddi hasarlarda, sayılan dört noktadan ikisinin örtüştüğü bile söylenebilir. Çünkü geliri çalışmasına bağlı olan işçinin, iş kazası sonucu kısmen veya tamamen çalışamayacak durumda olması, maaşından mahrum bırakılan ücreti almasına engel olacaktır. Burada yer vereceğimiz karar, konunun Hukuk Genel Kurulu’nun önüne getirilmesiyle sonuçlanmıştır. Karar aşağıdaki gibidir (karar. HGK. 8 Şubat 2012, 2011-21-645/ 2012-60); … davalının avukatının talebin kabulüne ilişkin İş Mahkemesi kararının incelenmesi talebi üzerine … Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 03/23/2010 tarih ve 2009 sayılı kararı ile /2402-2010/3202; (…1- Dosyadaki belgelere, toplanan delillere ve kararın dayandırıldığı mücbir sebeplere göre, davalının aşağıdaki bent kapsamını aşan itirazlarının reddi, 2- Maddi tazminat davası 20.11.2006 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu kazanç gücünün %3,30’unu kaybeden Sigortalı’nın davası mahkemece kabul edilmiş ve davalı bu karara itiraz etmiştir.

sigortalının iş kazası sonucu sürekli iş göremezlikten kaynaklanan zararın tazmini davası ortadadır Tazminatın tespiti çalışanın net geliri, kalan ömrü, çalışma yaşı, iş göremezlik karşılığı gibi tüm veriler iş ve sakatlık için, doğrudan zarara uygulanabilen Sosyal güvenlikle ilgili sermayenin bugünkü değeri tr ve tazminatlar, şüpheye veya tereddüte yer bırakmayacak şekilde öncelikle belirlenmeli, olmaması yadsınamaz. Öte yandan tazminat miktarının, olay anında çalışanın kalan yaşam süresi esas alınarak aktif ve pasif dönemlerde elde edilecek gelirin toplamından oluştuğu yadsınamaz. Başka bir deyişle, çalışanın günlük net geliri belirlenir ve mevcut veriler dikkate alınarak, iskonto ve artış yapılmadan bilinen dönemdeki geliri hesaplanır ve bilinmeyen dönemdeki geliri hesaplanır; Yıllık olarak %10 oranında artırılarak %10 kesinti yapılarak, 60 yaşına kadar (aktif) ve 60 yaşından sonra kalan süreye ulaşana kadar elde edilecek gelir hayatınız (pasif) için ortalama yöntemine başvurmadan her yıl ayrı ayrı hesaplanan hesap özetinin Yargıtay denetimine uygun olması gerekir. Sigortalının iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumu nedeniyle maddi tazminatı hesaplanırken gerçek ücret esas alınır. Öte yandan, gerçek ücret ise; İşçinin kıdemine ve yaptığı işin niteliğine ve niteliğine göre işçiye ödenecek ücret olduğu ve yapılan işte ücret olmadığı veya sigorta belgelerinin mevcut olduğu Yargıtay’ın sabit görüşüdür. Sigorta müfettişinin asgari ücret düzeyi tespiti ve işveren tarafından imzalanan maaş bordrolarının doğru olmadığı açıktır. Nitekim davacı, işveren tarafından düzenlenen maaş bordrolarının gerçeğe uymadığından da şikayetçi olmuştur. Davacının asgari ücretle çalışmadığını varsaymak mantıklıdır. Ancak davacının olay anındaki ücretine ilişkin şikayetinde yer alan ifadeleri ve tanıkların ifadelerine dayanarak davacının asgari ücretin 1,57 katı kadar çalıştığını varsaymak da yanlıştır. Davacı sendikalı işçi olmadığı için sendika tarafından bildirilen ücretlerin kullanılmadığı açıktır. Bu itibarla, maddi tazminatın hesaplanmasını, soyut tanık ifadeleriyle belirlenen ücrete dayandırmak yanlış olmuştur.

Okuma: Geçici iş göremezlik tazminatı nasıl hesaplanır

Tamamlanması gereken iş, başvuran işçinin basın işçisi olduğu ve asgari ücretle çalışmadığı varsayılarak, sigortalının ilgili meslek kuruluşundan bilinen süre içinde alabileceği ücreti almak ve benzer işlerde çalışan ve daha önce çalışmış olanların ücretlerini araştırarak çalışanın fiili ücretlerini belirlemek. Çalışanın ücretinin gerçek ücret ile yeniden hesaplanması, verilere göre SGK tarafından hesaplanan ve rapor edilen sermaye öncesi değerin tamamının, hesaplanan bu zarardan hüküm tarihine en yakın olan değerden düşülmesi ve sonuca göre karar verilmesinden ibarettir. /p>

Mahkeme, bu maddi ve hukuki gerçekler ne olursa olsun. Yazılı olarak hüküm verilmesi usule ve hukuka aykırıdır ve iptal sebebidir.

Bu durumda, sanığın bu hususlardaki itirazlarına izin vermek ve kararı bozmak >Hukuk Genel Kurulu tarafından incelendi… tartıştım: Dava, kasım ayında meydana gelen bir iş kazası nedeniyle sigortalının maddi tazminat talebine ilişkindir. 20, 2006 %3,30 çalışma yeteneğini kaybetti. Başvuru bölge mahkemesi tarafından kabul edildi; Özel Daire’nin yukarıdaki başlık bölümünde yazılı olan araştırmayı bozma kararının ardından; Davacının gerçek ücretinin 600,00 YTL (TL) olduğu ve buna göre yapılan tazminat hesabının makul olduğu tespit edilerek, direnilmesine karar verildi. Davalının avukatı, direnme hükmüne itiraz etti.

Uyuşmazlık, direnerek Adalet Divanı’nın önüne getirildi; Tazminat tutarının hesaplanmasında dikkate alınan davacının maaşının dosya kapsamına tekabül edip etmediği noktada tahsil edilir.

Bu noktada genel bir tazminat verilmesini düşünmekte fayda var. Belirlenecek maddi tazminat tutarı belirlenirken dikkate alınan bu Unsurun “maaş”ın nasıl olduğuna ilişkin açıklama: iş kazası olursa, çalışanın gerçek maaşı belirlenebilir, bu da bu hesabı doğrudan etkiler.

Gerçek maaş; Çalışan kıdemi, yaptığı işin türü ve niteliğine göre çalışana ödenecek ücrettir. İş sözleşmesinin tarafları yüzeysel bir ücret belirlemiş olabilir, ancak bu ücret taraflar arasında kararlaştırılan fiili ücreti yansıtmayabilir. Uygulamada, bazen taraflar arasında kararlaştırılan fiili ücret (örneğin daha az SSK primi ödemek için) maaş bordrosuna dahil edilmez; daha düşük (örneğin asgari ücret). Bu gibi durumlarda gerçek ücretin hakim tarafından belirlenmesi gerekir (Süzek, Sarper: İş Hukuku (Genel İlkeler – Bireysel İş Hukuku), 4. baskı, Beta yayınları, İstanbul 2008, s. 315 vd.). İş sözleşmesinin tarafları arasında ücretin miktarı konusunda herhangi bir ihtilaf olması halinde, mümkün olan tüm delillerle gerçek ücretin ispatı mümkündür. Aylık ücret makbuzları, banka belgeleri, ticari defter belgeleri, tanık beyanları, çalışan tarafından imzalanmış ücret bordroları veya iş sözleşmesinde kayıtlı ücretler gibi kanıtlar gerçek dışı olabilir. Bazı durumlarda eldeki kanıtlara dayanarak şüpheye yer bırakmayacak şekilde maaş tespitinin mümkün olmadığı durumlarda yapılan iş, kıdem ve diğer belirleyici özellikler dikkate alınarak ve ilgili uzman kuruluşlarla görüşülerek belirlenebilir. Meslek kuruluşları tarafından bildirilen ücret tutarları tarafları ve mahkemeyi bağlamaz ve diğer bilgi ve belgelerle desteklenmelidir. Nitekim başvuran işçinin gerçek ücretinin belirlenmesine ilişkin yukarıdaki esaslar, 07/02/2003 tarihli ve E:2003/21-440, K:440 sayılı Kanun Genel Kurulu tarafından; 28.06.2006 günü ve E:2006/9-479, K:484; 3 Aralık 2008 tarihli E:2008/9-719, K:731 sayılı kararlarda da benimsenmiştir.

Ayrıca bakınız: Banket Müdürü Nedir? Ne İş Yapar? | IIENSTITU

Özel duruma yukarıda belirtilen araştırma ilkelerine göre bakarsak: Davacı, işçinin gerçek ücretinin 790,00 YTL (TL) olduğunu; …(İşçi Sendikası), bir basın işçisinin 7 yıllık net maaşının 979,00 YTL (TL) olduğunu bildirdi. Sanık avukatı, duruşmada görüşülen aynı işyerinde çalışan tanıkların, davacının işçisinin kaza anında net ücretinin 600,00 YTL (TL) olduğunu belirtmesi üzerine ifadelere itiraz etmediğini söyledi.

Öte yandan, Özel Daire, davalıların vekilinin iptal kararında maaştan engellenen diğer itirazlarının da reddine karar vererek, özellikle davalının temyizi üzerine maaşla ilgili yapılan tespite itirazı olmadığını belirtti. avukat direnme kararına karşı.

Dolayısıyla davalıların tanıklarının ifadelerine göre bölge mahkemesi tarafından belirlenen asgari ücretin 600,00 YTL (TL) üzerindeki ücretin hizmet süresi de dikkate alınarak kullanılması uygundur. mali tazminatın hesaplanmasında temel olarak başvuran çalışanın.

Bu durumda, yukarıdaki esaslar ve ilgili olgular dikkate alındığında, yerel mahkemenin harcın miktarına ilişkin kararı yerindedir; Usul ve hukuken direnme kararı onaylanacak…”

İnceleme ve değerlendirme:

1- Davada Yargıtay Genel Kurulu’nun karar konusu İş kazasının neden olduğu fiziksel güç kaybının neden olduğu maddi hasar nedeniyle tazminat davası açılacaktır. Başvuruyu yapan işçi, iş kazası sonucu işyerinde kazanma gücünün %3,30’unu kaybetmiştir ve bu kaybının işveren tarafından tazmin edilmesini istemektedir.

2- Söz konusu davanın ardından yerel mahkeme davacı çalışanın talebini kabul ederek karara bağladı. Başka bir deyişle, tazminat talebinin işçiye ödenmesi gerektiğine hükmetti. Kararda aylık 600 TL’lik zarar hesabı esas alındı.

3- Bu bölge mahkemesi kararı bir üst özel daire tarafından bozuldu. Özel daireye göre, davada kimin suçlanacağı ve aralarındaki ilişki konusunda bir ihtilaf yoktur. Anlaşmazlık, hasarın değerlendirildiği anda ortaya çıktı. Bu noktada Yargıtay’a göre sigortalının maddi tazminatının hesaplanmasında asıl maaş esas alınmalıdır. Gerçek ücret ise işçinin kıdemine, yaptığı işin niteliğine ve türüne göre işçiye ödenmesi gereken ücrettir. Aksi takdirde, istihdam veya sigorta kayıtlarına kaydedilen ücretler gerçek ücret olarak kabul edilemez. Yargıtay’ın tutarlı görüşü bu yöndedir.

4- Karardan da anlaşılacağı gibi, söz konusu davadaki davacı işçi bir vida fabrikasında çalışan bir pres işçisidir. Bu nedenle hem yerel mahkeme hem de özel daire, asgari ücretle çalışmanın böyle bir çalışanın sıradan özgeçmişine ve yaşam deneyimlerine uygun olmayacağını kabul etmiştir. Nitekim sigorta müfettişinin asgari ücret tespiti ve işveren tarafından ibraz edilen imzalı maaş bordroları kabul edilmemiştir. Özel Daire’ye göre davacının asgari ücretin 1,57 katı ücrete çalıştığı iddiası, davacının suç anındaki ücretine ilişkin başvurusunda yaptığı açıklamalar ve tanıkların ifadelerine dayanılarak yanlıştır. Özel ofise göre, şikayetçi işçi sendika üyesi değil. Bu nedenle iptalin nedeni sadece soyut tanık ifadeleri ve maddi tazminatın bu rakama göre hesaplanmasıydı.Davacının gerçek maaşı belirlenecek. Bunun için yetkili meslek kuruluşuna başvuru yapılması ve buna göre tazminat hesabının yenilenmesi gerekli görülmüştür.

Ayrıca bakınız: Banka Staj – Banka Staj Başvuru ve Stajyer Alımları – Nurkan Aydoğan

5- Özel daire tarafından kararı bozulan yerel mahkeme kararında ısrar etti. Bölge Mahkemesi direnme kararıyla işçinin ücretinin asgari ücretin 1,57 katı olması ve düşürülmemesi gerektiğini savundu. Hukuk Genel Kurulu, yerel mahkemeyi haklı buldu. Bu yüzden direnme kararına sadık kaldı. Hukuk Genel Kurulu’na göre uyuşmazlık, davacının maddi hasar tutarının hesaplanmasında dikkate alınan ücretinin dosya kapsamına uygun olup olmadığı noktasında tahsil edilir. Buna göre sigortalı çalışan için tazminat tutarı belirlenirken, bu hesabı doğrudan etkileyen çalışanın fiili maaşının belirlenmesi gerekmektedir. Fiili ücret, işçinin kıdemine, yaptığı işin niteliğine ve niteliğine göre işçiye ödenecek ücrettir. Sözleşme tarafları tarafından belirlenen sahte ücret her zaman gerçek ücrete karşılık gelmez. Uygulamada, Milletvekilleri Genel Kurulu’na göre, bazen taraflar arasında kararlaştırılan fiili ücret (örn. daha az SSK primi ödemek) maaş bordrosuna dahil edilmez, ancak daha düşük (örn. . Dolayısıyla bu gibi durumlarda asıl ücretin hâkim tarafından belirlenmesi gerekir.

Şu anda Kanun Genel Kurulu’na göre. Ücretin miktarı konusunda iş sözleşmesinin tarafları arasında ihtilaf olması halinde, fiili ücret tüm delillerle ispat edilebilir. Aylık ücret makbuzları, banka belgeleri, ticari defter belgeleri, tanık beyanları, çalışan tarafından imzalanmış ücret bordroları veya iş sözleşmesinde kayıtlı ücretler gibi kanıtlar gerçek dışı olabilir. Bazı durumlarda eldeki kanıtlara dayanarak şüpheye yer bırakmayacak şekilde maaş tespitinin mümkün olmadığı durumlarda yapılan iş, kıdem ve diğer belirleyici özellikler dikkate alınarak ve ilgili uzman kuruluşlarla görüşülerek belirlenebilir. Meslek kuruluşları tarafından bildirilen ücret tutarlarının taraflar ve mahkeme üzerinde bağlayıcılığı olmayıp diğer bilgi ve belgelerle desteklenmesi gerekmektedir.Ücretinin 979 TL olduğunu belirtmesine rağmen sanık tarafından dinlenen tanıkların ifadelerine saygı duymuş ve süreç içerisinde aynı işyerinde çalışmıştır.Bu nedenle, işçinin maaşını 600 TL olarak sayan ifadeleri dikkate alan yerel mahkemenin kararını onadı, konuya aynı şekilde yaklaşıldı. Başta da belirttiğimiz gibi, maluliyeti nedeniyle iş kazası geçiren bir çalışanın maddi kaybının en önemli kısmı ücret kaybıdır. Bu zararın tespit edilebilmesi için çalışanın maaşının belirlenmesi gerekir. Kazanç zararının maddi kaybının hesaplanması için gerekli olan bu ücret, genellikle işçinin kaza anında yaptığı iş karşılığında almış olduğu ücrettir. Belirlenebilecek ücret, işçinin kaza anından kaza meydana gelmemiş olsaydı rapor (tazminat raporu) tarihine kadar kazanmış olabileceği ücrettir. Bu süre içinde işçinin kaza nedeniyle tamamen veya kısmen çekemediği ücret tespit edilebilir. Zira hem Borçlar Kanunu’nda hem de İş Kanunu’nda yapılan değişikliklerle birlikte işverenler, çalışanların ücretlerini bankalar aracılığıyla ödemekle yükümlüdür. İş Kanunu’na göre ücretler, ikramiyeler, ikramiyeler ve bu tür her türlü ödenekler genellikle Türk parası olarak işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödenir. Ücret, ikramiye, ikramiye ve bu tür her türlü tazminatı özel olarak açılmış bir banka hesabına yatırarak ödemek; tabi olduğu vergi borcunun türü, şirketin büyüklüğü, çalıştırılan işçi sayısı, işyerinin bulunduğu il vb. dikkate alınarak işverenleri veya üçüncü kişileri ücret, ikramiye, prim ve bu nitelikteki benzeri ödenek türleri, banka hesabına ödenen brüt veya kanuni kesintiler. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Hazine Bakanlığı ve Devlet Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı, bunun olup olmadığını belirleme konusunda ortak yetkilere sahiptir. durum bundan sonra kalan net tutarın üzerindedir. Çalışanlarının ücret, ikramiye, ikramiye ve benzeri her türlü ücretlerini özel olarak açılan banka hesaplarından ödemekle yükümlü olan işverenler veya üçüncü kişiler, çalışanlarına ücret, ikramiye, ikramiye ve bu türdeki her türlü ödemeyi özel olarak açılanlar dışında ödeyemezler. banka hesapları 32). Borçlar Kanunu’nda da aynı anlayışla paralel bir düzenlemeye yer verilmiş ve İş Kanunu dışında kalan çalışanlara da aynı imkân tanınmıştır (bkz. BK. 407)

Bu düzenlemelere rağmen uygulamada çalışanlara göre ücret ödenmektedir. ödenen eski anlaşmaya. Bu nedenle, işveren tarafından hazırlanan ve çalışan tarafından imzalanan maaş bordroları veya işveren tarafından düzenlenen sigorta prim beyannameleri ve defterleri, söz konusu ücretin tutarı hakkında bilgi edinmek için kullanılmaktadır. Ayrıca deney raporundaki ücret, günlük şartlara uygun olmak kaydıyla hesaplamada dikkate alınabilir. Yargıtay’a göre, maaş bordrolarına kaydedilen ve itiraz edilmeyen ücretler, çalışanın zararının tespitinde dikkate alınmalıdır (Yarg.21HD.8.7.1997, 3338/4827). Ancak öğretide, söz konusu belgelerin ibraz edilme amacının hukuka uygun olması nedeniyle ücret hesap pusulası ve ücret hesap defterinin delil hukuku anlamında ücretin ödendiğinin yazılı ispatının ancak başlangıcı sayılabileceği belirtilmektedir. ücretin ödenmesi değil, maaşın hesaplanması yani kesintilerin belirlenmesi. (Tankut Merkez, İş Hukukunda Ücret, İstanbul 1988, 399). Bu, çalışanın bilgisi dışında düzenlenen maaş bordrolarının çalışan aleyhine sonuç doğurmasını önlemek içindir. Ancak bazı durumlarda, Yüksek Mahkeme kendinden imzalı maaş bordrolarına karşı ihtiyatlıdır. Konuya ilişkin bir kararda şu görüşlere yer verildi: “Asgari ücretin üzerinde düzenlenen maaş bordrolarında davacının imzası bulunmakla birlikte, imzalanan maaş bordrolarının vasıfsız işçiler için bağlayıcı kabul edilmesi, vasıflı işçiler için ise bu senetten söz edilmemesi gerekir. .. Çözüm bulunması için davacı tarafından yapılan işin kesin tespiti yapıldıktan sonra çalışma saatleri ve işin adı verilmeli ve meslek birliğine veya kuruluşa sorularak sonuç sonrası işçinin hakları tespit edilmelidir. davacı gibi bir çalışanın maaşının ne kadar yüksek olması gerektiği HD.3.10.2000, 8614/13106, Çimento İşvereni, Ocak 2001, 51). kaza işçisinin yanı sıra maaş bordrosunda adı geçen işçilerin de tanık olarak sorgulanmasının uygun olacağı (21.HD.18.9.1996, 4796/4730 sayılı karar).Nitekim başta bahsettiğimiz Hukuk Genel Kurulu kararına konu olan davada da bu görüşün benimsendiği görülmektedir. Hem ücretlerin hem de sigorta primlerinin iyi durumda olmaması veya hiç olmaması nedeniyle, yaralanan işçinin olay anında aldığı ücretlerin belirlenmesinde güçlükler yaşanmaktadır. Belgelere erişildiğinde belgelerin doğruluğu ayrı bir sorun oluşturmaktadır. Bazı işverenlerin sigorta primlerini düşük tutmak için ödedikleri ücretlerin altında kaldığı bir gerçektir. Vasıflı işçi sigorta primi bordrolarının, özellikle bizim durumumuzda olduğu gibi, asgari ücretle çalıştıklarını gösterdiği görülmektedir. Söz konusu belgelerin tamamına veya en günceline ulaşılamadığı ve fiili ücret geçmişinin izlenemediği durumlarda, Yargıtay, bu davada olduğu gibi, gerçek ücretin belirlenmesini gerekli görmekte ve bunun için çeşitli yöntemler önermektedir. amaç. Meslek odalarına başvurmak da bu yöntemlerden biridir. Ancak meslek kuruluşları genellikle vasıflı işçi (mühendis, mimar, doktor vb.) istihdam ettiğinden, söz konusu yöntem çok geniş bir kapsama ulaşamamakta, son dönemde veya herhangi bir dönemde başka bir sorun ortaya çıkmaktadır. Hesapta kayıtlı dönemlerde (zarar oluştuğunda) işçinin aldığı tüm ücretlerin tutarıdır. Ancak uygulamada, yaralanan işçilerin tüm geçmiş ücretlerini belirlemek mümkün değildir. Bunun başlıca nedenlerinden biri, kazaların genellikle kayıt dışı iş yerlerinde yaşanmasıdır. Kaza ile ihbar tarihi arasında işçi ücretlerinin tamamının tespit edilemediği durumlarda, tazminat hesaplamalarında karar tarihine en yakın ücret ile dönemin asgari ücretinin ne kadar yüksek olduğunu karşılaştırmak ve hesaplamak mümkündür. kez öyle. Bu şekilde belirlenen oran, daha sonra belirlenen asgari ücrete uygulanarak, işçinin ücretinin belirlenemediği dönemlerde olması beklenen ücretler elde edilebilir (9.HD.20.12.1985, 9624/12269 sayılı karar) . Öte yandan, ücreti tamamen sabit olan işçinin zararının hesaplanmasında bu orantılılık yöntemini kullanmak mümkün değildir (Yarg.21.HD.18.2.1997, 163/876). Yargıtay’a göre, fiili durum net olduğu sürece varsayımlara dayalı hesaplamalar yapılmamalıdır (21.HD.14.10.1997, 5076/6413 sayılı karar). Buna göre Yargıtay, mağdur işçinin ücretinin işçi ücreti olarak kabul edilmesine ve mağdur işçi emsalleri varsa hesaplamaların emsal ücret üzerinden yapılmasına izin vermektedir. Nitekim bu ihtimal varsa asgari ücretin nazara alınmasını, gerçeğin bilinmesi halinde varsayımlara dayandırılamayacağına ilişkin yukarıdaki gerekçeyi iptal etme gerekçesi olarak değerlendirmiştir (9.HD. 6/23/1987 tarihli karar). . , 4540/6291) Zararlarının hesaplanmasında asgari ücretin esas alınmasına karşı olduklarını göstermektedir. Ancak bu uygulama, işçilere ödenen ücretlerin imzalı bordro veya diğer imzalı belgelerde asgari ücret olarak gösterilmesinden veya yukarıda belirtildiği gibi işçinin ücretine ilişkin bir belgeye ulaşılamamasından kaynaklanmaktadır. İmzalı maaş bordrosu bulunursa, hesaplamada kullanılan ücreti gösteren belge yazılı delil niteliğinde olduğundan, çalışanların daha yüksek ücrete itirazlarını aynı yazılı delile dayandırmaları beklenir. Ancak Genel Kurul kararına konu olan davada bu ilkenin de göz ardı edilmesi gerekiyordu. Çünkü imzalı maaş bordrosunda işçinin niteliklerine rağmen ücret asgari ücrettir. Bu nedenle Yargıtay, maaş bordrosu imzalandı diye bunu kabul etmek istemedi. Kararda, “Özel durumda, başvuran çalışanın basın çalışanı olduğu, asgari ücretli çalışmasının olağan özgeçmişine ve yaşam deneyimlerine uymadığı ve sigorta şirketinin işyerinde ücret tespiti yaptığı açıktır. asgari ücret ve işveren tarafından imzalanan maaş bordroları gerçeği yansıtmamaktadır.” Bu nedenle imzalı maaş bordroları, normal özgeçmiş ile çelişen içerikler içeriyorsa değerlendirmeye alınmayacaktır.

8- Tazminat esas ücretin ikinci kısmını bilinmeyen ücretler oluşturur. Mali kayıp belirlenirken maaşın bilinemeyeceği iki ayrı dönem vardır. Birincisi, bilirkişi raporu tarihi ile karar tarihi arasındaki süredir. Uzmanlar, hesaplamalarında yukarıda açıklandığı gibi ücretleri raporun düzenlenme tarihinden önce belirleyebilirler. Ancak, raporlarının düzenlenmesinden sonra hüküm gününe kadar geçecek süre uzun olmasa da, bilmedikleri bir süreye aittir.Ancak tazminat kararları genellikle şikayet yapıldıktan hemen sonra verildiği için mahkemeler, bildirim tarihi ile karar tarihi arasındaki kısa süreyi önemsememektedir. Bu nedenle uygulamada bilirkişi görüşünün verildiği tarih, kararın verildiği tarihtir. Maaşın bilinmediği ikinci dönem ise karar tarihinden çalışma yaşının bitimine kadar olan süredir. İşçinin çalıştığının varsayıldığı ancak ücretinin bilinmediği dönemde yapılacak tahminlerde daha önce aldığı veya alması beklenen ücretler kullanılır. Doktrinde de belirtildiği gibi, fiziksel bütünlüğünü kaybeden kişinin zararı belirlenirken yapılan işten elde edilen gelir dikkate alınır. Söz konusu gelir kaza anındaki gelir olacak olsa da yakın gelecekte artması muhtemel ise bu durum da dikkate alınmalıdır (Tandoğan, 289). Yargıtay kararları da bu uygulamayı desteklemektedir (Yarg.9.HD.25.4.1980, 4586/5040). Son ücretten kastedilen, tespit edilemediği için ya en son belirlenen gerçek ücret ya da kabul edilen asgari ücrettir. Ancak son tespit edilen reel ücret eski ise dönemin asgari ücreti ile karşılaştırılarak ve kademeli olarak artırılarak güncellenir (Jr.21.HD.25.2.1997, 404/1242). Öte yandan, eski tarihli belirlenen ücret, dönemin asgari ücretine eşitse, en son ücret, yukarıda belirtildiği gibi karar tarihine en yakın tarihte belirlenen asgari ücrettir. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir. Asgari ücretin kamu düzeniyle ilgili olduğu dikkate alındığında, ücretin reel olarak belirlenemediği bir durumda hâkimin resen asgari ücreti dikkate alması gerekir. Bu husus içtihatta da açıkça vurgulanmıştır (21.HD. 15.4.1997, 2504/2652 sayılı karar).

Mağduriyetin tespitinde hareket noktası olan nihai ücretin tespiti çalışanın iş kazası nedeniyle uğradığı veya uğrayacağı maddi zararı hesaplamak için yeterli değildir. Çalışanın maaşının zaman içinde sabit kalacağı varsayılamaz. İşçinin işteki ilerlemesi, kıdemi, sektördeki gelişmeler, verimlilik ve karlılık artışları, enflasyon gibi ücretlerini düşüren nedenler, ücretin sabit kalmasını engellemektedir. Bu tür olumlu ve olumsuz unsurlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, işçinin ücretlerinin reel ya da değil artan bir seyir izleyeceği kabul edilmelidir. Bu nedenle zarar hesabının çıkış noktası olan ücretin de bilinen dönemdeki asgari ücrete paralel artışların yanı sıra bilinmeyen ve öngörülebilir dönemde de artışlara tabi tutulması gerekmektedir. Ancak bu husus, ele aldığımız kararda incelenmediği için ayrıca incelenmeyecektir.

9- Tazminat hesabında dikkate alınacak ücret, toplam ücretin toplamından oluşmalıdır. işçinin yaptığı iş karşılığında işvereninden aldığı parasal değerler. İkramiyelerin, dönemsel bahşişlerin, ikramiyelerin ve kalıcı ayni yardımların parasal değerleri ücretler içinde değerlendirilmelidir. İşçiye ödenen haftalık izinler ve resmi tatiller de tazminatın hesaplanmasına dahil edilmelidir, yani. H. bunlar ücret olarak sayılmalıdır. Nitekim Yargıtay bir kararında (Yarg.10.HD.14.5.1976, 92/3800), işçiye ödenen haftalık tatil ücreti ve genel tatil ücretinin tazminat hesabına dahil edilmesini iptal nedeni olarak değerlendirmiştir. . Kaza sonrası işe uygun olmadığı tespit edilen çalışanın çalışma arkadaşlarına sağlanan devam etmeyen maddi yardımlar, çalışanın uğradığı bir zarar kalemi olarak görülse de, ücretin bir parçası olarak değerlendirilmemelidir. Çünkü ek ücretlerle belirlenen ücret, çalışanın ileride uğraması muhtemel zararın belirlenmesinde de kullanılmaktadır. Kesintisiz bir ödeneğin ücretlere dahil edilmesi, işçiye ödeneğin çalışma yaşının sonuna kadar ödeneceğini kabul etmektir ki bu, yaralanan işçi için makul görülen yanlış bir ücret tahminidir. Her iki kararda da işçinin nitelikleri nedeniyle asgari ücrete çalışmayacağı kabul edildi.

Ancak özel dairenin görüşüne göre davacının asgari ücretin 1,57 katı ücrete çalıştığı iddiası, davacının olay anındaki maaşına ilişkin dilekçede yer alan beyanları ve beyanatlarına dayanılarak yanlıştır. tanıklardan. Başka bir deyişle, Özel Daire, tanıklıkların soyut niteliğinin böyle bir karara dayanak oluşturamayacağı kanaatindedir. Bu nedenle fiili maaşın belirlenmesi için yetkili ticaret birliğine sorulur.

Hem Özel Büro hem de Hukuk Genel Kurulu, bu tür hesaplamaların gerçek ücretleri yansıtması gerektiği konusunda hemfikirdir. Ancak, Kanunlar Genel Kurulu, kararında da belirtildiği gibi, gerçek ücretlerin tanıklık yoluyla da alınabileceğine inanmaktadır. “İş sözleşmesinin tarafları arasında ücretin miktarı konusunda ihtilaf olması halinde, fiili ücretin tüm delillerle ispat edilmesi mümkündür.gibi belgeler O andan itibaren, Kanun Genel Kurulu davacı işçinin fiili ücretinin 790 TL olduğunu tespit ederken, davalının duruşma sırasında dinlediği ve aynı işyerinde çalışan tanıklar, net ücretin 790 TL olduğunu ifade etti. işçinin kaza anında davacısı 600 TL idi ve bölge mahkemesi bu yönde karar verdi. Başka bir deyişle, bölge mahkemesinin tanıklarına dayanarak gerçek ücretleri (sanık maaşı) belirlediği sonucuna varmıştır. Bu nedenle hem Bölge Mahkemesi’nin hem de Hukukçular Genel Kurulu’nun doğru bir seçim yaptığına inanıyoruz.

Ayrıca bakınız: Sigorta Brokerı Ne İş Yapar? – Magdeburger Sigorta

.

Related Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button