iş yapar

HACI BEKTÂŞ-ı VELÎ – TDV İslâm Ansiklopedisi

Gerçek adı Bektaş’tır ve ölümünden sonra muhtemelen Hacı Bektaş-ı Veli olarak ünlenmiştir. XIII. XIV yüzyıl, Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşu, XVI yüzyıl Bektaşi tarikatının kuruluşuna katılan Hacı Bektaş-ı Velî’nin devrine ait 19 kaynakta geçtiği söylenebilir. Öte yandan, Yeniçeri Ocağı ve Bektaşiliğin bey olarak kabul edilmesi ve Alevi ve Bektaşi kesiminde bir inanç olan güçlü konumu, çözülmesi gereken tarihi bir mesele haline getirmektedir. Bu durum, kendisi hakkında yetersiz tarihsel bilgi ile efsanelerin yarattığı iki yüzlü (tarihsel-efsanevi) kişilik arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanmaktadır.

Hacı Bektaş Hacı Bektaş, Yunan Abdallarının lideridir; Diyar-ı Rûm’un (Anadolu) büyük evliyalarındandır. Tarihsel kişiliğini anekdot haline getiren, izini sürmesi ve analiz etmesi zor olan bu dönüşüm süreci, onu XIV. alınan tüm güçle ilgilendi. Baskı, Baba İlyas’ın birçok halife arasından yalnızca bu mütevazı Türkmen babaya verildiği gerçeğine odaklanıyor. Ne Mevlânâ Celâleddîn-i Rumi, ne Yunus Emre, ne de Anadolu’da yaşayan başka bir mutasavvıf bu kadar güçlü bir takdis konusu olmamıştır. Bu bağlamda tarihi Hacı Bektaş-ı Velî’nin ölümüyle bugünkü Hacı Bektaş-ı Velî’nin doğduğunu söylemek tarihi bir gerçek olacaktır. Dolayısıyla Hacı Bektaş-ı Velî ile bu iki paralel kimliği (hayatında ve vefatından sonra) ele almak gerekir. Ancak yaşadığı dönem ve çevreye ait herhangi bir yazılı kaynak veya belge günümüze ulaşmadığından tarihi kimliğini tespit etmek mitolojik kişiliğini analiz etmekten çok daha zordur. Dönemin resmi vakayinameleri, hatta Sufi kaynakları bile ondan bahsetmiyor. Bu bilgi eksikliği Hacı Bektaş-ı Velî’yi zaman zaman Türkiye’de siyasi-ideolojik spekülasyonlar için prestijli bir konu haline getirmiştir. Bu nedenle Hacı Bektaş-ı Veli sorununu iyi anlamak için onun hakkında bilgi veren kaynakların türünden bahsetmek gerekir.

Okuma: Hacı bektaş veli ne iş yapar

Hacı Bektâş-ı Velî’yi ancak kendisinden çok sonra yazılmış ikincil kaynaklardan incelemek mümkündür. Bu kaynakların en eskisi XIV. Yüzyılın ünlü mutasavvıflarından Âşık Paşa’nın oğlu Elvan Çelebi’nin Menâkıbü’l-kudsiyye adlı efsanevi aile öyküsüdür. Ancak Hacı Bektâş-ı Velî Şeyhi Vefai Şeyhi Baba İlyas-ı Horasani’nin torunu olan bu mutasavvıf şair, 1239 veya 1240 yıllarında Selçuklulara karşı Babai İsyanı olarak bilinen büyük toplumsal hareketi gerçekleştirmiştir. çok önemli ipuçları veren Hacı Bektâş-ı Veli adlı eserinde kısaca bahseder.

Hacı Bektâş-ı Velî ile ilgili ikinci kaynak, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin torunu Ulu Arif Çelebi adına Ahmed Eflâkî’nin ölümünden bir asır önce yazdığı Farsça Menâḳıbü’l-ʿârifîn eseridir. . Bu eserde dönemin Anadolu’su ve Mevlevilik tarihi açısından oldukça önemli olan Hacı Bektâş-ı Velî hakkında kısa bir pasaj yer almaktadır. Bu pasaj, hem onun tasavvufî kimliği hem de diğer kaynakların doğrulanması açısından büyük değer taşımaktadır.

XIV. 15. yüzyıla ait bu iki kaynağa göre kronolojik sıra Hacı Bektâş-ı Velî adına yapılmıştır. Yüzyılın son çeyreğinde yazıldığı anlaşılan Menâkıb-ı Hünkar, Hacı Bektâş-ı Velî’den gelmektedir. Bitki XV. 19. yüzyılın son çeyreğinde yazılmış olsa da içerdiği bilgiler kuşkusuz 15. yüzyıla aittir. yüzyıl geçti. Ayrıca bu eser XIII. 19. yüzyıla kadar uzanan yazılı kaynaklar da vardır. Daha çok Vilayetnâme-i Hacı Bektaş ya da sadece Vilayetnâme olarak anılan bu eserin önemi, Hacı Bektâş-ı Velî’nin tarihi şahsiyetini belirlemeye yardımcı olacak çok önemli verileri içermesi ve aynı zamanda Hz. Bektaşilik ve Alevilikte bugün hala var olan inançların çoğunun kaynağıdır. Dolayısıyla bu çevrelerde yarı kutsal bir kitaptır. Ayrıca Hacı Bektâş-ı Velî’yi Ahmed Yesevi geleneğine bağlayan önemli metinlerin yer aldığı eser, Hacı Bektâş-ı Velî’nin şahsiyeti ve tarihi gerçeklerle menkıbelerin iç içe geçtiği Bektaşilik tarihi hakkında da değerli bir kaynaktır. (bkz. HACI BEKTAŞ VİLÂYETNAME).

Aynı asırda yaşamış olan Lâmiî Çelebi’nin Nefehât tercümesinde üç dört cümleyi geçmeyen sözleri Hacı Bektâş-ı Velî’nin tasavvufi şahsiyeti hakkında kayda değer kayıtlar içermektedir. XV. Yüzyıl sonuna ait bir diğer önemli kaynak da Baba İlyas-ı Horasani soyundan gelen tasavvuf tarihçisi Âşıkpaşazâde’nin Tevârîh-i Âl-i Osman adlı eseridir.Burada müellifin büyük dedesinin halifesi Hacı Bektaş-ı Veli hakkında ailece sözlü bilgiler kaydedilmiştir. Tarihi Hacı Bektaş-ı Velî hakkında gerçeğe en yakın bilgi bu olsa gerek.

Son olarak, XVI. Taşköprizâde’nin 16. yüzyıla ait Eş-Şeḳāʾiḳu’n-nuʿmâniyye adlı eserini de kaydetmek gerekir. Hacı Bektaş-ı Veli, diğer kaynakların aksine bu kitapta tamamen Sünni bir evliya olarak takdim edilmektedir. Sonraki yüzyıllara ait bazı eserlerde Hacı Bektaş-ı Velî ile ilgili bilgilere rastlanmaktadır. Ancak bunlar daha çok zikredilen eserlere ve özelde vilayetnâme ve el-Şeḳāʾiḳu’n-nuʿmâniyye’ye dayanmaktadır.

Tarihi Hacı Bektâş-ı Velî. Hacı Bektâş-ı Velî’nin tarihi kişiliği ve Anadolu’ya gelmeden önceki hayatı hakkında fıkralar dışında spesifik bir şey söylemek gerekirse Bilgi içinde vilayetname olması mümkün değildir. Ancak onun “Horasan evliyaları” olarak bilinen Kalenderiyye hareketine ve dolayısıyla Horasan Melâmetiyye ekolüne mensup mutasavvıflara mensup olduğu tahmin edilebilir. Bu nedenle XIII. 16. yüzyıldaki Cengiz istilası nedeniyle Anadolu’ya yapılan derviş göçleri arasında Anadolu’ya aynı ekolden Yesevi olarak veya daha çok Haydarî dervişlerinden biri olarak gelmiş olmalıdır. Burada gözden kaçırılan önemli bir nokta, Hacı Bektaş-ı Veli’nin tüm benzer Türkmen şeyhleri ​​gibi Anadolu’ya muhtemelen kendisine bağlı bir Türkmen aşireti ile gelmiş olmasıdır. Normalde bu aşiretlere (Dede Garkın’a ait Garkın aşireti örneğinde olduğu gibi) başlarında Şeyh’in adı geçerdi. Nitekim son zamanlarda Osmanlı tahrir defterlerine dayanan bir araştırma, Hacı Bektaş-ı Velî’ye bağlı büyük bir Bektaşlı aşiretinin olduğunu ortaya çıkarmıştır (Beldiceanu-Steinherr, s. 81 [1991], s. 21-79).

Hacı Bektaş-ı Velî ve aşiretinin Anadolu’da yeni bir tasavvuf çevresine katılmış olması gerekir. Bu ortam, içinden geldiği Yesevî ve Haydarî’ye çok benzer ve XIII. 16. yüzyılda Anadolu’da önce ünlü Türkmen şeyhi Dede Garkın, ardından halifesi Baba İlyas-ı Horasânî tarafından temsil edilen Vefâî tarikatının çemberidir. Nitekim Âşıkpaşazâde kayıtlarından Hacı Bektaş-ı Velî ve kardeşi Menteş’in Baba İlyas-ı Horasânî’ye katıldığı, Elvan Çelebi ve Eflâkî’nin ifadelerinden Hacı Bektaş’ın hilafete yükseldiği anlaşılmaktadır. Hem Elvan Çelebi, Hacı Bektaş’ın kardeşi Menteş’in 1239’da başlayan ve Sivas’ta Selçuklu kuvvetleriyle yaptığı savaşta öldürülen Babai isyanına katıldığını, Hacı Bektaş-ı Velî’nin de bu isyana katılmadığı için katılmadığını söyledi. anlaşarak veya başka bir sebeple hem şıkpaşazâdeden öğrenilir. İsyanın liderinin halifesi olarak fiilen katılmamış olsa da, isyanı takip eden kovuşturmadan kaçınmak için onu bir süreliğine gözden kaybetmiş olmalı. Âşıkpaşazâde’ye göre Hacı Bektaş daha sonra Karayol’da (daha sonra Sulucakarahöyük, bugün Hacıbektaş) ortaya çıkmıştır. Bu ortaya çıkışın Anadolu’nun Moğol egemenliğine girmesinden, yani yaklaşık 1250’den sonra gerçekleştiği varsayılabilir. yarı göçebe Çepni aşiretinin bir kolunun (muhtemelen ona ait olan Bektaşlı kolu) yaşadığı yer. Bir diğer olası sebep de, Babai isyanından sonra Selçuklu merkezi hükümetinin Sünni olmayan (heterodoks) Türkmenlere karşı izlediği politikanın bir sonucu olarak mümkün olduğunca gözden uzak bir yerde bulunma arzusudur. Büyük şehirlerdeki Sünni meslektaşlarının eleştirilerinden uzak durmak istediği de düşünülebilir. Hatta gıyabında tanıdığı bu Türkmen şeyhine Mevlana’nın bile iyi gözle bakmadığı bilinmektedir.

Hacı Bektaş-ı Velî, bu yakın çevrede meydana gelen yaşam tarzı nedeniyle Selçuklu başkentinin veya önemli kültür merkezlerinin ilgisini çekecek kadar ün kazanamamış, o dönemin belgelerinde iz bırakmıştır. zaman, bu büyük şehirlerde derviş kulübelerinde yaşayan meslektaşları gibi.

Vilayetnâmeye göre Sulucakarahöyük’te yaşayanlar Şeyh Baba İlyas’a benzer bir yaşam sürmüşler, kimi zaman şimdi ziyaret yeri olan yakındaki bir mağarada inzivaya çekilmiş, kimi zaman da günlük işlerle uğraşmışlardır. kabilesi, köy hayvanlarının otlatılması gibi… Hacı Bektaş-ı Velî’nin asıl tarihi rolü de burada başlıyor. Buradaki hayatı ancak vilayet ismiyle izlenebilir. Vilayetname onu, Baba Resul olarak bilinen Baba İlyas-ı Horasani ile değil, Ahmed Yesevi ile ilişkilendirerek doğrudan halifesi olarak takdim eder. Kesin olan ise Hacı Bektaş’ın Ahmed Yesevi’nin vefatından en az yarım asır sonra doğduğudur. Ancak vilayet adında Hacı Bektaş halifelerinin geçtiği bölümde Baba Resul’ün (veya Resul Baba’nın) bulunması Hacı Bektaş ile Baba Resul arasındaki hilafet ilişkisinin tamamen unutulmadığını göstermektedir. Ancak Resul Halifesi Hacı Bektaş Baba olunca Vilayet ismi bu ilişkiyi tersine çevirir.Bu durumu 1240 yılında öldürülen Baba Resul’den sonra Anadolu’da Hacı Bektaş’ın manevi etkisine paralel olarak ötekinin etkisinin zayıflamasıyla açıklamak mümkündür. Vilayetname yani, XV. Ayrıca 19. yüzyılda Anadolu’da Sünni olmayan Sufi çevrelerde tek bir adın Hacı Bektaş-ı Velî’nin hakim olduğunu gösterir.

Vilayetnâme’ye göre Hacı Bektaş-ı Velî Sulucakarahöyük’te bir Türkmen şeyhi olarak bir yandan kendi cemiyeti içinde mürşitlik görevini sürdürürken, diğer yandan cemaatle yakın ilişkiler geliştirmiştir. Günümüz Ürgüp bölgesinde Hristiyanlar ve onun din değiştirmesinin temellerini atmışlardır. Şamanist Moğolların İslamiyet’i kabul etmesi için de yoğun bir şekilde çalışmış ve bu amaçla halifelerini Anadolu’nun dört bir yanına göndermiştir.

Sünni anlayışa göre Hacı Bektâş-ı Velî’nin bu faaliyeti, hem yaşadığı dönemin sosyal şartlarının hem de tahlilinin doğal bir gereği olarak İslam fıkhının katı kurallarıyla sınırlandırılmıştır. Kaynakların ve klasik tarihin verdiği bilgiler ile Bektaşilik ve Aleviliğin mevcut sülalesi, daha ziyade, zühd karşıtı, baştan çıkarıcı karakteriyle karışık Horasan Melâmetiyye’nin Sünni olmayan bir yorumunu yansıtıyordu. Bu yorum muhtemelen Türkmenler arasında hala güçlü olan eski İslam öncesi dini-tasavvufi inançlarla karıştırılmış yarı batıl bir İslam anlayışının telkin edilmesini ve öğretilmesini içeriyordu. Bu anlayış, tasavvufun yapısından kaynaklanan geniş bir hoşgörüye dayanmakla birlikte, aynı zamanda eski inançları kendi içinde değerlendiren, mühtedilerin aniden kendi kültürel ortamından kopmadan ve korkmadan değerlendiren senkretik bir İslam anlayışıydı. Onun bu yönteminin Anadolu’nun Müslüman ve gayrimüslim toplumları arasında önemli bir yakınlaşma ortamının ortaya çıkmasına neden olduğu söylenebilir. Hatta bölgedeki Hristiyanların da kendisine çok yakın oldukları ve onu Aziz Charalambos adıyla kutsadıkları bilinmektedir. Hacı Bektaş-ı Velî, zaman zaman bazı Moğol idari makamlarına meydan okumak zorunda kalsa da, görünüşe göre Sulucakarahöyük’teki mütevazı tekkesinde yaşamını bu şekilde sonlandırdı. 691 (1292) tarihli bir belgede (Birge, s. 41) “merhum” olarak geçtiğine göre, muhtemelen bu tarihten önce 669 (1271) yılında vefat etmiştir.

Hacı Bektâş-ı Velî’nin nasıl bir tasavvuf kimliğini temsil ettiği, hangi tarikata mensup olduğu, kendi adını verdiği yeni bir tarikat kurup kurmadığı, Bektaşiliğin ne ile ilgisi olduğu gibi sorulara gelince. özellikle de eş-Şeḳāʾiḳu’n- Nu’mâniyye dışında yukarıdaki kaynakların hiçbirinin onu klasik anlamda bir Sünni Sufi olarak görmemesi özellikle dikkate değerdir. Hacı Bektaş Veli’ye bağlı Bektaşilik ve Aleviliğin Sünni olmayan yapısı bunun en güçlü kanıtıdır. Bektaşiliğin geçmişte Sünni bir mezhep olduğu, ancak bugün Balım Sultan tarafından bilinen kimliğe getirildiği tezinin hiçbir ilmi ve tarihi temeli yoktur. Hacı Bektâş-ı Velî’nin Sünnî bir mutasavvıf olduğunu iddia edenler, ne tür bir toplumsal tabana mensup olduğunu ve o Üssün sosyo-sosyal tabanının özelliklerini dikkate almadan, genellikle kendisine atfedilen Maḳālât adlı esere başvururlar. kültürel ve dini yapı. Farklı araştırmacılar tarafından birkaç kez yayınlanan bu eserin içeriği eleştirilmemiştir, tasavvufa yeni başlayan öğrenciler için basit bir el kitabıdır. Maḳālât’ın en kapsamlı çalışmasını yürüten Esat Coşan, eserin içeriğini sadece bir tasavvuf yazarının gözünden anlatmış ve tarih eleştirisi yapmamıştır. Ancak klasik tasavvuf edebiyatında Maḳālât ve Vāridāt adlarını taşıyan hemen hemen tüm benzer eserler daha sonra anonim yazarlar tarafından kitaplaştırıldı. Nitekim Maḳālât’ta böyle bir eserin var olduğunu açıkça gösteren ibareler vardır (s. 14, 35). Bu nedenle, bu eserlerin orijinallerinden sapma olasılığı çok yüksektir. Hacı Bektâş-ı Velî’ye atfedilen diğer eserler gibi, Maḳālât’ın da Hacı Bektâş-ı Velî tarafından kaleme alındığı tarihsel olarak kanıtlanmamıştır. Ayrıca Hacı Bektaş-ı Velî konumundaki göçebe bir Türkmen mutasavvıfının bu tür eserleri yazıp yazamayacağı da şüphelidir. Öte yandan bu çevrelerde tasavvuf geleneğinin yazılı eserlerden ziyade sözlü geleneğe dayandığı bilinmektedir.

Hacı Bektaş’ın tasavvufi kişiliğine gelince, başta Âşıkpaşazâde olmak üzere daha sonraki bazı kaynaklar onu deli bir derviş olarak sunar. Âşıkpaşazâde, Hacı Bektaş’ın şeyh olamayacağını ve tarikat kurduğunu belirtirken, o kadar çekiciydi ki kendini bilemezdi. Yüzyıl yazarları Emînüddin b. Dâvûd Fakīh, kendisi hakkında “magzûb-ı mutlak” tabirini kullanır. XVI 19. yüzyılda Vahidi, hiçbir şey göremeyecek kadar deli olan Hacı Bektaş’ın “ahiret için bu halde öldüğünü” yazar. Bu kaynakların Hacı Bektaş hakkındaki görüşleri M.Fuad Köprülü’nün Hacı Bektaş’ın İslam ilminde otorite olacak kadar âlim olduğu iddiası basit bir fikir değildir. Hacı Bektaş gerçekten kendini tanıyamayacak kadar deli olsaydı, vilayet adına anlatılanlarla hiçbir ilgisi olmazdı. Öte yandan onun gibi göçebe bir Türkmen şeyhinin böyle bir ortamda ilmi bir seviyeye yükselme ve İslami ilimlerde otorite olma fırsatı bulması ve böyle bir konuma geldikten sonra bu çevrelere geri dönmesi kolay değildir. fırsat buldu. Ayrıca bir Türkmen şeyhinin alim olması şart değildir. Vilayet isminin bu şekilde ifade edilmesinin Hacı Bektaş-ı Veli’yi yüceltme tavrının bir sonucu olduğu söylenebilir.

Vilayetnâme’nin gündeme getirdiği bir diğer konu da Hacı Bektaş’ın İmamiyye tarikatına mensup olup olmadığıdır. Vilayetnâme, Hacı Bektaş-ı Veli’yi İmam Musa el-Kazım’ın soyuna atfederek onu seyyid yapmakta ve böylece onu bir Şii mistik olarak takdim etmektedir. Ancak XIII. 15. yüzyıl Anadolu’sunda bugüne kadar İmâmiyye ve İsmaili mezhebinin varlığına dair hiçbir delile rastlanmadığı düşünüldüğünde, bu görüş 15. yüzyıla dayanmaktadır. Yüzyılın sonunda Vilayet isminin yazıldığı dönemde bu çevrelere nüfuz etmiş olan İmamiyye inancının bir uzantısı olarak görülmelidir. Bektaşilik XVI 19. yüzyılda bu etkilerle kurulduğu için Hacı Bektâş-ı Velî’nin böyle bir kimlikle ilişkisi Alevi Bektaşi çevrelerce tereddütsüz kabul edilir.

Vilayetnâme dikkatli bir şekilde incelendiğinde Hacı Bektaş-ı Velî’nin Kutbüddin Haydar geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan ve hem Ahmed Yesevî hem de Yesevî etkilerini büyük ölçüde koruyan bir Haydarî şeyhi olduğu görülür. Öte yandan Elvan Çelebi, Ahmed Eflâkî ve Âşıkpaşazâde’nin eserleri, onun Vefai şeyhi olan Baba İlyas-ı Horasani’nin halifesi olduğunu açıkça göstermektedir. Kaynaklardaki bu kayıtlara dayanmak zorunda kalırsak Hacı Bektâş-ı Velî’nin Anadolu’ya ve daha sonra Haydarî tarikatı mensubu olarak Baba İlyas çevresine gelmiş olması muhtemeldir. -ı Horasânî ile Vefaî tarikatına katıldı ve ömrünün sonuna kadar öyle kaldı. Bu durumda kendi adını taşımasına rağmen Bektaşiliği kendisinin kurmadığı kesindir.

Bazı eserler, özellikle Maḳālât (bu eserin birçok nüshası vardır, örneğin Süleymaniye Ktp., Lâleli, No. 1500) Hacı Bektâş-ı Velî’ye aittir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir: 1. Kitâbü’l-Fevâid (İÜ Ktp., TY, nr. 55). 2. Nesâyih-i Hacı Bektâş-ı Veli (Hacıbektaş İlçe Halk Kütüphanesi Dergisi, No. 29). 3. Makale (Devlet Kütüphanesi, Marburg, MS, Or, Ekim, No. 3049). Bunların dışında Tafsîr-i Fâtiha, Şathiyye, Şerh-i Besmele gibi başka eserler de Hacı Bektâş-ı Velî’ye isnat edilmişse de, onun tarafından yazıldığına dair hiçbir ilmî delil bulunamamıştır.

Efsanevi Hacı Bektaş-ı Velî. Bektaşi mezhebi dışında hiçbir tarikat bu kadar büyük bir ibadete, güçlü bir inanca ve bu kadar kutsallığa maruz kalmamıştır. Hemen her tarikatın lideri olan Hacı Bektaş-ı Velî’nin Bektaşilik içindeki yeri ile mukayese edilemez. Tarihi Hacı Bektaş-ı Velî’nin mitolojik bir Hacı Bektaş-ı Velî’ye dönüşmesi olayının bir anekdot, hatta mitolojik bir olay olmaktan çıkıp nasıl bir inanç konusu haline geldiği, nasıl bir süreç olduğu ve bu sürecin nasıl olduğu gibi önemli soruların cevabı Antalya-Elmalı yakınlarındaki Tekkeköy’de defnedilen Abdal Musa’nın mezarında düğümlenir. M. Fuad Köprülü, XIV. yüzyılda Sulucakarahöyük’te Hacı Bektaş-ı Velî’nin tekkesinde yetişen bu seçkin şahsın Hacı Bektaş-ı Velî kültünün yayılmasında nasıl önemli bir rol oynadığını ortaya koymuştur. Köprülü’nün çalışmalarının ve daha sonraki araştırmalarının sonuçlarına göre, yaşadığı dönemde pek tanınmayan bu alçakgönüllü Türkmen şeyhinin Orta ve Batı Anadolu’da, özellikle yeni kurulan Osmanlı Beyliği’nde, efsaneler yoluyla tanıtılmasıyla, hem kendi döneminde hem de zaman ömür boyu ortaya çıktı ve ölümüne kadar, sanki Abdal Musa onu hayata döndürdü. XIV. Yüzyılın ilk çeyreğinden sonra Hacı Bektaş-ı Velî Tekkesi Şeyhi olan Abdal Musa, bazı Haydari dervişleriyle yeni kurulan Osmanlı Beyliği’nin topraklarına giderek fetihlere katılarak Orhan Gazi’nin tekmelediği hizmette bulundu. ve başarılı oldu. Ancak asıl büyük görevi, Hacı Bektaş-ı Velî efsanelerini birlikte savaştığı Osmanlı gazilerine tanıtmaktı. Abdal Musa bunu önce Bursa yakınlarında yapmış, daha sonra buradan Bergama ve çevresine, oradan da Antalya’ya ve daha sonra yerleştiği şimdi Tekkeköy denilen yerde tekkesinde gitmiş.

Bu süreçte XV. yüzyılda efsaneleşen tarihi ve efsane gelenekler.Yüzyılın son yıllarında yazılı haliyle oluşan vilayet adı, esas olarak bu mitolojik Hacı Bektâş-ı Velî’yi yansıtmaktadır. Ancak bu, çalışmanın tarihsel bir temeli olmadığı anlamına gelmez. Vilayet isminde Hacı Bektaş-ı Velî’nin tarihi kişiliğine ışık tutacak değerli ipuçları da bulunmaktadır. Alevi Bektaşi toplulukları bugün Hacı Bektaş-ı Veli’yi vilayetnâme’nin sunduğu mitolojik çerçevede tanırlar.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin Vilayetnâme’deki en belirgin özelliği, on iki imamın soyundan olması yani Peygamber soyundan seyyid olmasıdır. Babası İbrâhîm-i Sânî, İmam Musa el-Kazım’ın soyundan olup Horasan hükümdarıdır; Dolayısıyla Hacı Bektaş-ı Velî bir şehzadedir. Çocukluğunda önce ünlü mutasavvıf Lokman-ı Perende’den, ardından da onun tavsiyesiyle Ahmed Yesevi’den eğitim aldı. O zaman bile birçok mucize göstererek herkesi şaşırttı. Ahmed Yesevi’nin “Nefes Oğlu” Kutbüddin Haydar’ı yakalandığı Bedahşan’daki kafirlerin elinden kurtarır. Daha sonra Ahmed Yesevi olgunlaştığını görerek ona hilafet sembollerini (taç, şamdan, seccade, masa ve krallık) takdim etti, tahta kılıcını beline doladı ve Diyarûm’a önderlik etmekle görevlendirdi. İlk önce Mekke’ye gidip hac ibadetini yerine getiren Bektaş, “hacı” unvanını aldı. Dönüş yolunda Necef ve Kerbela’yı ziyaret eder ve Anadolu’ya gider. Buradaki Yunan azizleri onun gelişini bilseler bile bundan pek memnun değiller. Hacı Bektaş-ı Velî, Çepni aşiretinin birçok göçebe evinin kışlık ikametgahı olan Sulucakarahöyük’e gelir ve Ana Kadıncık’ın evine misafir olur. Bu sırada yaptığı mucizelerle dikkatleri üzerine çeker. Geçimini sağlamak için köy sığırlarıyla ilgilenir. Bir süre sonra bugünkü tekke yerine ilk inziva yeri olan Kızılca Halvet’i yaptırdı. Hacı Bektaş-ı Veli artık kendini kurmuş ve takipçi kazanmaya başlamıştır. Hızlı yayılıyor. Çevredeki anne ve babalar onu kıskansa ve çeşitli imtihanlara tabi tutsa da hepsini utandırır. Hz, avucundaki yeşil I’i göstererek, Ali’nin tecellisi olduğunu, yani kendi bedeninde ortaya çıktığını ispatlar. Dolayısıyla onun en büyük rom azizi olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca bakınız: Yapım İşlerinde İş Deneyimi Hesabı Nasıl Yapılır? – AMP Yazılım

Hacı Bektâş-ı Velî burada kaldığı süre boyunca Seyyid Mahmûd-ı Hayrânî ve Ahi Evran gibi büyük Yunan evliyalarıyla yakın bir ilişki geliştirir; bölgedeki gayrimüslimlerle yakın ilişkilere girer. Tanıştığı bazı Moğol makamlarını İslam’a döndürmek için aldı. Birçok halife yetiştirir; Ölümünden kısa bir süre önce her birine ruhsatını vererek Anadolu’nun bir bölgesine gönderir ve mucizesine yakışır bir şekilde ölür.

Şimdiye kadar varılan sonuçlara göre Hacı Bektaş-ı Velî’nin asıl şöhreti ve çevresinde oluşan devasa kült, ölümünden sonra geldi. Bu kültün ana kaynağı, o zamanlar büyük olasılıkla bir Haydarî kulübesi olan Sulucakarahöyük’teki derviş kulübesidir.

Bu tarihi olay, Hacı Bektaş-ı Veli kültünün ilk olarak Hacı Bektaş’ın yaşadığı dönemde mensup olduğu Haydarî tarikatının dervişleri arasında doğup geliştiğini ve onlar aracılığıyla her yere yayıldığını göstermektedir. Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşu sırasında Hacı Bektaş-ı Veli’yi Osmanlı gazileri aracılığıyla tanıyan Osmanlı padişahları, gaziler arasında yayılan güçlü kült nedeniyle ocağı onunla ilişkilendirmiş, böylece Hacı Bektaş-ı Veli’nin hatırası giderek Osmanlı ülkelerini geliştirmiştir. ve ünlü oldu. XVI Yüzyılın başında Balım Sultan, Haydarî tarikatından ayrılarak Osmanlı hükümetinin desteğiyle Hacı Bektaş-ı Velî adıyla bugün bilindiği gibi Bektaşi tarikatını kurdu. Böylece Anadolu-Türk Sünni olmayanlığı aslında Hacı Bektâş-ı Velî’yi merkezine alarak oluşum sürecini tamamlamıştır. 17-61.

Manakıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî: Vilayet-Adı (haz. Abdülbaki Gölpınarlı), İstanbul 1958.

Elvan Çelebi, Menakıbü’l- kudsiyye, s. 169-170.

Eflakî, Menâḳıbü’l-ʿârifîn, I, 381.

Âşıkpaşazâde, Târih, s. 204-205.

Vahidi, Menâkıb-ı Hoca-i Cihân, Bibliothèque Nationale, Suppl. Turk, no. 1585, M.Ö. 72a.

Lâmiî, Nefehât Çeviri, s. 671-672.

Mecdî, Şekāik tercümesi, s. 44.

Âlî Mustafa, Künhü’l-ahbâr, İstanbul 1286, V, 54 vd.

Evliya Çelebi, Seyahatname, I-III; VI-VIII, tur. yer.

Derviş Burhan, Vilayetnâme-i Hâcım Sultan: Das Vilâjet-nâme des Hâdschim Sultan (nşr. R. Tschudi), Berlin 1914, s. 1-24.

M. Fuad Köprülü, “Les Origines du Bektachisme: Essai sur le développement historique de l’héteredoxie musulmane en Asie mineure”, Extrait des actes du congrès International d’histoire des Religions, Paris 1926, s. 20-25.

a.mlf., İlk Sufiler, Ankara 1966, s. 39-47.

a.mlf., Türk Edebiyat Tarihi, İstanbul 1980, s. 249-250.

a.mlf., “Anadolu’da İslam”, DEFM, II/4-6 (1922), s. 405-406.

a.mlf., “Küçük Asya’nın dini tarihi üzerine açıklamalar”, MOG, II (1922), s. 203-222.

a.mlf., “Bektaşiliğin Kökenleri”, TY, II/8 (1341), s. 136-140.

a.mlf., “Bektaş”, IA, II, 461-464.

Hilmi Ziya [Kara], Türk Tefsiri Tarih, İstanbul 1934, II, 255-262.

Ayrıca bakınız: Küçük ve Karlı Ne İş Yapabilirim? | Ne İş Kurabilirim 2022

a.mlf., “Hacı Bektaş-ı Velî”, Mihrab, II/15-16, İstanbul 1922, s. 515-530.

J.K. Birge, Bektaşi Derviş Tarikatı, Londra 1937, s. 33-51.

Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ Celaleddin, İstanbul 1959, s. 238-239.

a.mlf., “Bektaş”, TA, VI, 32-34.

E. Behnan Şapolyo, Mezhepler ve Mezhepler Tarih, İstanbul 1964, s. 298-301.

Cl. Cahen, Osmanlı Öncesi Türkiye, Londra 1968, s. 354.

a.mlf., “Le problème du Shiisme en Asie mineure pré-ottomane”, Le Shiisme imamite, Paris 1970, s. 122 ve diğerleri.

a.mlf., La Turquie pré-ottomane, İstanbul 1988, s. 334.

S. Vryonis, Küçük Asya’da Orta Çağ Helenizminin Düşüşü, Londra 1971, s. 369-381.

H. J. Kissling, “Bektaş, Hacı”, Biographical Lexicon, Münih 1974, I, 170-171.

Irène Mélikoff, “Un ordre de derviches Colonisateurs: Les Bektaşiler”, Hatıra Ömer Lûtfi Barkan, Paris 1980, s. 149-157.

a.mlf., “L’Ordre des Bektaşis et les ilgili gruplar of Hacı Bektaş: Survol du problème”, Sur les traces du soufisme turc: recherches sur l’islam populaire en Anatolie , İstanbul 1992, s. 5-10.

a.mlf., “Yunus Emre ve Hacı Bektaş”, TDED, XX (1973), s. 29 ve diğerleri.

Ahmet Yaşar Ocak, La Révolte de Baba Resul ou la formasyon de l’hétérodoxie musulmane en Anatolie au XIIIe siècle, Ankara 1989, s. 87-96.

a.mlf., “Anadolu Heterodoks Türk Tasavvufunun Temel Taşı: Hacı Bektaş-ı Velî el-Horasanî (?-1271)”, Düşüncede Hoşgörü Yunus Emre, Nasrettin Hoca ve Hacı Bektaş Veli, Ankara 1995, s. 185-201.

Ahmet T. Karamustafa, “Doğu Anadolu’da Erken Tasavvuf”, Klasik Fars Sufizmi: Kökenlerinden Mevlana’ya (ed. Leonard Lewisohn), Londra 1993, s. 186-190.

Martin van Bruinessen, “Haci Bektaş hala Sultan Sahak’ın Adını taşırken”, Bektachiyya: Études sur l’ordre mystique des Bektachis et les Hacı Bektach’ın ilgili grupları (ed. A. Popovic – G. Veinstein), İstanbul 1995, s. 117-138.

Tevfik Sincânî – Kāsım Ensârî, “Ḥâcî Bektâş-ı Velî ve Ṭarîḳat-ı Bektâşiyye”, Neşriyye-i Dânişgede-i Edebiyyât ve ʿUlûm-i İnsân,XX,2.15VIII İnsân -513.

Mürsel Öztürk, “Hacı Bektaş-ı Veli”, TTK Belleten, L/198 (1986), s. 885-894.

I. Beldiceanu-Steinherr, “Les Bektašī la lumière des recensements osmanlı (XVe-XVIe siècles)”, WZKM, s. 81 (1991), s. 21-79.

R. Tschudi, “Bektās̲h̲iyya”, EI2 (İng.), I, 1161-1163.

Hamid Algar, “Bektāš , Ḥājī”, EIr., IV, 116-122.

Ayrıca bakınız: Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni Nedir? Ne İş Yapar?

.

Related Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button