Edebiyat

Toy nedir, ne anlama gelir? – Eğitim Haberleri

Eski Türkçe’de “ordu karargâhı” anlamına gelen oyuncak kelimesi, “ziyafet, düğün” anlamında kullanılmaktadır.

Ayrıca bakınız: TALÎM-i EDEBİYYÂT – TDV İslâm Ansiklopedisi

Oğuz boylarının onkunlarının yabani kuşlar olması, Av törenleri ve oyuncaklar dini veya totemik kaynaklardan gelirdi. Oyuncaklar zamanla dini karakterini yitirerek sosyal, askeri ve hukuki bir gelenek olarak yüzyıllarca devam etmiştir. Oyun oynamak, Türk beylerinin tek elle güç ve hakimiyet kurmak için icat ettikleri ve uyguladıkları bir faaliyetti. Bu nedenle Türk tarihi boyunca hükümdarlık ve egemenlik alametlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Ancak, Türk hükümdarları düğünü toplumsal olarak baskın bir gelenek haline getirdiler. Genel olarak, çocuk isteme, lordun oğullarının doğumu, varis atanması, lordun oğullarının ilk avlarından dönüşü, akın ve seferlerin zaferi, isimlendirme gibi durumlarda düğün törenleri yapılırdı. Esaretten, Evlilikten ve Bayramdan Kurtulan kahramanlardan. Türk hükümdarlarının verdiği geleneksel oyuncaklar (büyük oyuncaklar) da vardı.

Aslında Oğuz Han, dünyayı fethini bitirip memleketine döndüğünde büyük oyuncaklarını organize etmişti. Oğuzların büyük hükümdarı Bayındır Han, yılda bir kez, Kazan Bey’i üç kez büyük şenlikler vererek, Oğuzların bey ve boylarına ev sahipliği yapmıştır. Bu düğünlerde oturacak yer (orun=pozisyon) ve sunulacak et (ülüg/ülüş=pay) belirlenirdi. Destana göre, Oğuz aşiretlerinin ve beylerinin oyuncaklarda ve meclislerde oturacakları yeri ve önlerine getirilmesi gereken yiyecekleri belirleyen Oğuz Kağan ve oğullarının bilge danışmanı Irkıl Hoca’dır. Büyük şenliklerle Türk hükümdarları, efendilerine ve yandaşlarına ne kadar fedakarlık yapabileceklerini kanıtladılar. Başta beyler olmak üzere herkes bu düğünlere katılmalıydı. Törene katılım, gücün tanınması ve devlet otoritesine itaat, aksi takdirde itaatsizlik ve isyan anlamına geliyordu. Büyük muhalifler, hem devletin hem de milletin temellerinin sağlamlaştırılmasında son derece önemli bir rol oynadılar. Bu saflık sayesinde yönetenler ve yönetilenler bir araya gelmiş, birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarını hatırlamış, birey ile millet, birey ile devlet arasında güçlü bağlar kurulmuş, devlet ile milletin bütünleşmesi sağlanmıştır. güvence altına alındı. Türk toplumu, düğünlerini ihmal eden ya da bu düğünlere davet edilmeyen hükümdarları hiçbir zaman hoş karşılamamış, hatta bu nedenle isyan etmişlerdir. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, Maveraünnehir seferlerinde düğün yapmayınca bölgedeki Türkler, özellikle Çiğiller isyan etti. Büyük Oğuz beylerinden Kazan, Dış Oğuz kolunu torununa davet etmemiş, bunun üzerine Dış Oğuz beyleri Kazan Bey’i düşman ilan edip ona karşı savaşmışlardır. Oyuncakla ilgili ilk bilgiler Hunlara kadar gider. Çin yıllıklarındaki kayıtlara göre Hunlar yılın birinci, beşinci ve dokuzuncu aylarında büyük toplantılar düzenlerlerdi. Bunlardan ilki dinsel nitelikteydi; Bu toplantıda Tanrı’ya bir kurban sunulur ve bir yemek paylaşılırdı. İkincisi bir tür şenlikli ve şenlikli toplantıydı ve oyuncaklardan sonra yarışmalar ve eğlenceler yapıldı. Gerçekten büyük toplantı, Shansi bölgesindeki Tailin adlı bir yerdeydi. Hun hükümdarı ve eşi başta olmak üzere bütün şehzadeler (tiginler), yüksek rütbeli memurlar, askeri liderler, tabi kabileler ve topluluklar burada yapılan toplantıya katıldılar.

Okuma: Toy ne demek edebiyat

Hun hükümdarı başlangıçta büyük bir şölen verdi. oturumun Daha sonra ordu teftiş edildi, insanlar ve hayvanlar sayıldı, ülke meseleleri tartışıldı, devlet politikası kararlaştırıldı, yönetime geniş yetkiler devredildi ve hükümdarın meşruiyeti teyid edildi. Benzer toplantılar Göktürklerde ve Uygurlarda da yapıldı. Göktürk hanları Hun hükümdarları gibi beşinci ay meclislerini ata mağarasında, Uygur hanları ise üçüncü ay meclislerini devletin merkezi olan Beşbalık’ta kraliyet sarayında veya sarayında yaparlardı. Yukarıdakilerin hepsinden, geleneksel dini törenlerin, bayramların, festivallerin ve kongrelerin her zaman oyuncaklarla birlikte yapıldığı açıktır. Aslında Türklerde yemeksiz toplantı olmaz. Bu nedenle devlet meclislerine (kengeş, térnek, kongre) “oyuncak” denilmiştir. Bu gelenek İslam döneminde Tolunoğulları, Karahanlılar, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Atabeglikler, Anadolu beylikleri, Memlükler, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Osmanlılar ve Özbekler (Şeybaniler) tarafından sürdürülmüştür. Kaşgarlı Mahmud’a göre Türk beyleri şenliklerde ve düğünlerde minare gibi sofralar kurar, insanları yiyip içirdikten sonra tabakları yağmalardı (Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, III, 438). XI. 19. yüzyılda “Kençliyu” olarak anılmıştır. Nizamülmülk’e göre büyük Selçuklu sultanı Tuğrul Bey de Karahanlı beyleri gibi ordusuyla sefere çıkıp ava çıktığında muhteşem sofralar kurdurmuştur. Törende bulunanlar bu sofraların görkemine hayran kaldılar. Sultanlar cömert olmalıydı; Aksi takdirde, babalık görevlerini ihmal etmiş ve ulusal kanunlara karşı gelmiş sayılacaktır. Müslüman Türk hükümdarları ve beyleri naif geleneği devam ettirdiler. Tuğrul Bey, Abbasi Halifesi’nin kızıyla evlendiğinde büyük bir düğün yapmış ve düğünden sonra padişahın yemekleri yemeğe katılanlar tarafından yağmalanmıştır. Düğünden sonra Türklerin saçı hem saltanat çadırının önünde hem de tahtın önünde yapılırdı. Öte yandan Abbasi halifesinin sarayındaki düğün kutlamasında Tuğrul Bey başta olmak üzere bütün Selçuklu bey ve komutanları oyunlar oynayıp Türk ezgileri seslendirmişler, onun sofrasını ve sarayını yağmalamışlar (Özaydın, s. 149). İbn Bibî, Anadolu Selçuklu padişahlarının halka verdiği ziyafetlerden sık sık bahseder ve yemekten sonra değerli eşyaların yağmalandığını belirtir. Çuvalın yapıldığı ziyafetlerden birinin I. Keykavus’un nikah töreni sırasında, diğerinin ise Muînüddin Süleyman Pervâne ve Mevlânâ Celaleddin-i Rumi tarafından verilen bir ziyafet sırasında olduğu bilinmektedir. s. 31). İbn Battuta’nın verdiği bilgilerden bu geleneğin Anadolu beyliklerinde de devam ettiği anlaşılmaktadır (Seyahatnâme, I, 352). Aksarâyî, Muînüddin Pervâne zamanında cuma sabahları umumi ziyafetler yapıldığını belirtir (Müsâmeretü’l-aḫbâr, s. 90).

Related Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Back to top button